11 Eylül 2014
8 Eylül 2014
4 Eylül 2014
1 Eylül 2014
28 Ağustos 2014
Ses Kayıtları Ortaya Çıktı !
Mahmud, yeni başladığı All-New X-Men dergisi vesilesiyle sidebar podcastine bir röportaj verdi. "Alın" dedi "bunu kadirşinas çizgiroman camiasına dağıtın."
neyse uzun lafın kısası ilgili söyleşi mp3 kayıt bağlantısı burada.
Gecikmeli bir podcast haberi de meçhul yazar-çizer Suat Efe Us tarafından geliyor. Leziz fantastik ve bilimkurgu sitesi Hitit Güneşi'nin podcast sayfasında Suat arz-ı endam edip çizgiroman dünyasına ışık tutup, yorumcu kimliğiyle göz doldurmuş.
bağlantı burada.
bir de mp3 için direkt bağlantı vermeye çalışayım bakiim ahaa !!
neyse uzun lafın kısası ilgili söyleşi mp3 kayıt bağlantısı burada.

bağlantı burada.
bir de mp3 için direkt bağlantı vermeye çalışayım bakiim ahaa !!
25 Ağustos 2014
DİP idefix ve DnR'da
24 Ağustos 2014
Mahmud X-Men Evrenini Fethediyor
Yanda görüldüğü üzere Mahmud Wolverine And The X-men'de halen esiyor ve gürlüyor. Bunu yaparken 12. sayı kapağıyla X-men tarihçesinin bir İnferno, bir Dark Saga zamanlarındaki tedirgin ve güvenilmez ikon imgelerinden biri de yaratıyor. ( bkz. sola, teşekkürler)
Bu da yetmezmiş gibi geçenlerde Marvel Comics, Mahmud'un All New X-Men serisinin 32.sayı ile serinin çizeri olacağını duyurdu. (bağlantı burada ) (Mahmud'un yaptığı sayfalardan biri de aşağıda)
Yazarı ise Marvel'in belki en büyük isimlerinden, en etkili yazarlarından biri Brian Michael Bendis ! Dergi 10 eylülde rafta olacak.
ov yeee...
Bu da yetmezmiş gibi geçenlerde Marvel Comics, Mahmud'un All New X-Men serisinin 32.sayı ile serinin çizeri olacağını duyurdu. (bağlantı burada ) (Mahmud'un yaptığı sayfalardan biri de aşağıda)
Yazarı ise Marvel'in belki en büyük isimlerinden, en etkili yazarlarından biri Brian Michael Bendis ! Dergi 10 eylülde rafta olacak.
ov yeee...
22 Temmuz 2014
Yıldıray IRON-MAN Çiziyor
Marvel'in baş karakterlerinden Iron Man'ın yeni başlangıcında çizer olarak Yıldıray Çınar'ın olduğu bugün anons edildi. Yeni serinin adı Superior Iron Man. Yazar Tom Taylor.
Daha da güzeli Yıldıray bu seride kendi çinisini kendi atacak. Yani daha organik sayfalara hazır olmak lazım.
Hemen ilk trade tamamlansın, Türkiye'de de yayımlansın diye heyecan yapıyor insan.
Comicbookresources.com
geekstra.com
Daha da güzeli Yıldıray bu seride kendi çinisini kendi atacak. Yani daha organik sayfalara hazır olmak lazım.
Hemen ilk trade tamamlansın, Türkiye'de de yayımlansın diye heyecan yapıyor insan.
Comicbookresources.com
geekstra.com
Karanlık Yıldız
Ekranda yardım simgesine dokunduğumda yardımın geleceğine dair hiç umudum yoktu. Pırılkız tüm o olaylardan, o çılgın uzaylıların bizi kaçırmasından, onlarla yapılan savaştan sonra çok değişmişti.
Kızlar, Valinin Pırılkız'ın babasını öldürdüğünü söylüyorlar. Hem de kızcağızın gözleri önünde, inanılır gibi değil. Bu elbette herkesin moralini bozar. ama yine de ne bileyim, şehrin maskotunun daha... nasıl denir?... neşeli olmasını bekliyor insan. Çocukluğumda eski maskot Bayan Mucize'nin bizi Çocukevinde ziyaret ettiğini hatırlıyorum. Kulaklarda çınlayan kahkahası hala aklımda. Gerçi aynı kahkahayı duyunca gözyaşlarına boğulan çocuklar da vardı. Ama bana hep sevimli ve neşeli gelmişti o kadın. Şimdi düşününce belki fazla neşeli. Oğlan çocuklarını mıncıkladıktan sonra bana dönüp, göz kırpmış ve sanki ikimiz arasında özel bir sır varmış gibi "Oyuncaklarımıza iyi bakmamız lazım, diil mi?" demişti.
Balkon kapısı tıklandığında irkildim. Hiç umudum olmamasına rağmen yardım, o güzelim kızıl saçlarıyla karbon-camın ardından bana bakıyordu. Işık şehrinin bildim bileli olan teklifsizliğini kökten sarsan savaş, yardım taleplerine bir savaş hazırlığı tedirginliğiyle yaklaşmasına sebep olmuştu. Bu hepimiz için geçerli, uzaylılardan önce hiç düşünmediğimiz tehlikelere karşı hepimiz uyanık olmaya başlamıştık. Gökyüzüne şimdiye kadar böylesine şüpheyle bakmamıştık.
"Hoşgeldin Pırılkız, gel içeri!"
"evet, sorun ne?"
"ben... ben sadece biriyle konuşmak istedim."
"sen... bir şeyler içmek ister misin?"
Konuşma ilerledikçe bunun kötü bir fikir olduğu düşüncesi daha netleşiyordu. Tabi Pırılkız'ın bıkkın ve hatta sinirli yüz ifadesinin de buna katkısı yadsınamazdı.
"Üzgünüm" dedi sırtını dönerek "Artık sosyal işler yapmıyorum." Tam uçacağı zaman ağzımdan "Niye üzgünsün?" sorusu kaçtı. Balkon kapısının önündeki kadın bir an heykel gibi kaldı. Önünden gelen sarı güneş ışığının önünde hüzünlü bir maviydi. "Neden böyle dedin?" Geri dönmemişti.
"Bilmiyorum... Bakışların sert. Hep havada asılı duruyorsun... bir.. bir tür yıldız gibi. Bak, ben de sevdiklerimi kaybettim, seni anlıyorum."
Bu sefer gerçekten öfkeli bir bakış yerleşmiş güzel yüzüyle geri döndü. "Neyi anlıyorsun?" dedi. Bir sorgu yargıcı gibi dik ve soğuktu.Çoktan pişman olmuştum. Kızlara anlatacak bir hikaye mi arıyordum? Şu anda sadece yalnızlığımı ve huzurumu geri istiyordum. "Bak... seni kızdırmak istemiyorum... sadece.. uzaylıların saldırısında ben de kocamı kaybettim. Ve sen olmasaydın ben de hayatta olmayacaktım. ve..ve bence müthiş bir iş çıkarttın. Kendinden hoşnut olmanı isterdim."
"Kocan nasıl biriydi?"
"Hiç fena bir adam değildi. Yani herkes kadar iyiydin demek istiyorum. Uyumak ve sanal dünyada zaman öldürmek dışında kalan süre pek azdı ama ben onun kötü biri olduğunu düşünmüyorum."
"Yani esasında onu tanımıyorsun." yine o soğuk sorgu sesi.
"şey... Böyle söyleyince..evet... ama yine de Aile Departmanının hep dediği gibi Yalnızlıktan Daha İyi! "
"Tanımadığın birini evinde tutmak mı?"
Konu niye ben olmuştum birden? "Ben sadece... babanı duydum ve kaybını anladığımı söylemek istemiştim."
Yüzünde bir ilgi ışığı dolaştı. "Ben de babamı tanımıyordum."
"Ama yine de kayıp kayıptır değil mi? Var olduğunu bilmediğin bir boşluk yaratır içinde. Dediğin gibi belki Seth'i, kocamın ismi bu, tanımıyordum ama yokluğu bir boşluk yarattı içimde. Demek ki bir alan işgal ediyormuş hayatımda. Ve ben de kızlar grubuna katıldım."
"Neşeli Kızlar Grubu"
"Uzaylılardan sonra kocalarını, çocuklarını yada tüm tanıdıklarını kaybetmiş kadınlardan oluşuyor. Haftada bir kez toplanıp sohbet ediyoruz. Kayıplarımızı sayıp döküp, onlar hakkında komik anılarımızı anlatıyoruz. "
Elini kaldırarak susturdu beni. Gözlerini yere indirmiş, uyuklar gibiydi. Rüzgar sanki soğuk bir geceyi taşır gibi güneşi sönükleştirdi. Balkonumda dalgalanan pelerini ve saçları olmasa gökyüzüyle grileşen şehrin bir parçası , bir heykel olduğunu sanırdınız.
Sonra gözlerini yerden kaldırdı. Hiç kimsede görmediğim bir şey vardı içlerinde. Bir ateş! Dizlerimin bağı çözüldü. Hiç bu kadar korkmamıştım. Uzaylılarla bile. Sanki bakışları beni duvara sıkıştırmış gibi nefesimi boşalttım istemsizce. "ahhh" sesi çıktı ağızımdan. Onu sakinleştiren bir parolaymış gibi yüzünü gevşetti bu ses.
Yavaşça havalandı. Yüksekten sert ve net bir sesle "Beni yalnız bıraktılar" dedi "Sen hep yalnızdın"
Saçmalıyor! Bana tepeden bakarak saçmalıyordu. Oysa ben neşelenmesini istemiştim sadece.
"Anlatsan anlarım!" diye bağırdım ardından. Batan güneşin kızıllığında bir noktaydı. Bir nokta. Pırltılı Işık Şehrinin karanlık, küçük yıldızı.
İçeri girdim. Henri (servis robotum) birazdan sakinleştirici içkimi getirecekti bana. Normalden iki katı fazla içecektim.
Sanki şehirde haberimizin olmadığı, için için yanan bir yer varmış ve bu ateş uykumda bana ulaşacakmış gibi bir sıkıntı vardı içimde.
Kızlar, Valinin Pırılkız'ın babasını öldürdüğünü söylüyorlar. Hem de kızcağızın gözleri önünde, inanılır gibi değil. Bu elbette herkesin moralini bozar. ama yine de ne bileyim, şehrin maskotunun daha... nasıl denir?... neşeli olmasını bekliyor insan. Çocukluğumda eski maskot Bayan Mucize'nin bizi Çocukevinde ziyaret ettiğini hatırlıyorum. Kulaklarda çınlayan kahkahası hala aklımda. Gerçi aynı kahkahayı duyunca gözyaşlarına boğulan çocuklar da vardı. Ama bana hep sevimli ve neşeli gelmişti o kadın. Şimdi düşününce belki fazla neşeli. Oğlan çocuklarını mıncıkladıktan sonra bana dönüp, göz kırpmış ve sanki ikimiz arasında özel bir sır varmış gibi "Oyuncaklarımıza iyi bakmamız lazım, diil mi?" demişti.
Balkon kapısı tıklandığında irkildim. Hiç umudum olmamasına rağmen yardım, o güzelim kızıl saçlarıyla karbon-camın ardından bana bakıyordu. Işık şehrinin bildim bileli olan teklifsizliğini kökten sarsan savaş, yardım taleplerine bir savaş hazırlığı tedirginliğiyle yaklaşmasına sebep olmuştu. Bu hepimiz için geçerli, uzaylılardan önce hiç düşünmediğimiz tehlikelere karşı hepimiz uyanık olmaya başlamıştık. Gökyüzüne şimdiye kadar böylesine şüpheyle bakmamıştık.
"Hoşgeldin Pırılkız, gel içeri!"
"evet, sorun ne?"
"ben... ben sadece biriyle konuşmak istedim."
"sen... bir şeyler içmek ister misin?"
Konuşma ilerledikçe bunun kötü bir fikir olduğu düşüncesi daha netleşiyordu. Tabi Pırılkız'ın bıkkın ve hatta sinirli yüz ifadesinin de buna katkısı yadsınamazdı.
"Üzgünüm" dedi sırtını dönerek "Artık sosyal işler yapmıyorum." Tam uçacağı zaman ağzımdan "Niye üzgünsün?" sorusu kaçtı. Balkon kapısının önündeki kadın bir an heykel gibi kaldı. Önünden gelen sarı güneş ışığının önünde hüzünlü bir maviydi. "Neden böyle dedin?" Geri dönmemişti.
"Bilmiyorum... Bakışların sert. Hep havada asılı duruyorsun... bir.. bir tür yıldız gibi. Bak, ben de sevdiklerimi kaybettim, seni anlıyorum."
Bu sefer gerçekten öfkeli bir bakış yerleşmiş güzel yüzüyle geri döndü. "Neyi anlıyorsun?" dedi. Bir sorgu yargıcı gibi dik ve soğuktu.Çoktan pişman olmuştum. Kızlara anlatacak bir hikaye mi arıyordum? Şu anda sadece yalnızlığımı ve huzurumu geri istiyordum. "Bak... seni kızdırmak istemiyorum... sadece.. uzaylıların saldırısında ben de kocamı kaybettim. Ve sen olmasaydın ben de hayatta olmayacaktım. ve..ve bence müthiş bir iş çıkarttın. Kendinden hoşnut olmanı isterdim."
"Kocan nasıl biriydi?"
"Hiç fena bir adam değildi. Yani herkes kadar iyiydin demek istiyorum. Uyumak ve sanal dünyada zaman öldürmek dışında kalan süre pek azdı ama ben onun kötü biri olduğunu düşünmüyorum."
"Yani esasında onu tanımıyorsun." yine o soğuk sorgu sesi.
"şey... Böyle söyleyince..evet... ama yine de Aile Departmanının hep dediği gibi Yalnızlıktan Daha İyi! "
"Tanımadığın birini evinde tutmak mı?"
Konu niye ben olmuştum birden? "Ben sadece... babanı duydum ve kaybını anladığımı söylemek istemiştim."
Yüzünde bir ilgi ışığı dolaştı. "Ben de babamı tanımıyordum."
"Ama yine de kayıp kayıptır değil mi? Var olduğunu bilmediğin bir boşluk yaratır içinde. Dediğin gibi belki Seth'i, kocamın ismi bu, tanımıyordum ama yokluğu bir boşluk yarattı içimde. Demek ki bir alan işgal ediyormuş hayatımda. Ve ben de kızlar grubuna katıldım."
"Neşeli Kızlar Grubu"
"Uzaylılardan sonra kocalarını, çocuklarını yada tüm tanıdıklarını kaybetmiş kadınlardan oluşuyor. Haftada bir kez toplanıp sohbet ediyoruz. Kayıplarımızı sayıp döküp, onlar hakkında komik anılarımızı anlatıyoruz. "
Elini kaldırarak susturdu beni. Gözlerini yere indirmiş, uyuklar gibiydi. Rüzgar sanki soğuk bir geceyi taşır gibi güneşi sönükleştirdi. Balkonumda dalgalanan pelerini ve saçları olmasa gökyüzüyle grileşen şehrin bir parçası , bir heykel olduğunu sanırdınız.
Sonra gözlerini yerden kaldırdı. Hiç kimsede görmediğim bir şey vardı içlerinde. Bir ateş! Dizlerimin bağı çözüldü. Hiç bu kadar korkmamıştım. Uzaylılarla bile. Sanki bakışları beni duvara sıkıştırmış gibi nefesimi boşalttım istemsizce. "ahhh" sesi çıktı ağızımdan. Onu sakinleştiren bir parolaymış gibi yüzünü gevşetti bu ses.
Yavaşça havalandı. Yüksekten sert ve net bir sesle "Beni yalnız bıraktılar" dedi "Sen hep yalnızdın"
Saçmalıyor! Bana tepeden bakarak saçmalıyordu. Oysa ben neşelenmesini istemiştim sadece.
"Anlatsan anlarım!" diye bağırdım ardından. Batan güneşin kızıllığında bir noktaydı. Bir nokta. Pırltılı Işık Şehrinin karanlık, küçük yıldızı.
İçeri girdim. Henri (servis robotum) birazdan sakinleştirici içkimi getirecekti bana. Normalden iki katı fazla içecektim.
Sanki şehirde haberimizin olmadığı, için için yanan bir yer varmış ve bu ateş uykumda bana ulaşacakmış gibi bir sıkıntı vardı içimde.
2 Nisan 2014
Yıldıray Gölge'de
21 Mart 2014
Mahmud He..hnffpp..Hauptbahnhof...Almanya'da işte
Mahmud Almanya seferine devam ederken bu fotoğrafı paylaştı. Çok hoş bir fotoğraf doğrusu. Burada da dursun. sağlam çizer Yanick Paquette ile alaman treninde.
3 Mart 2014
28 Şubat 2014
27 Şubat 2014
24 Şubat 2014
20 Şubat 2014
17 Şubat 2014
13 Şubat 2014
10 Şubat 2014
Suat Efe Art-Gözlüğü'nde

Çizgiroman, resim , genel olarak güzel sanatlar hakkında fikirlerini bu söyleşide anlatan Suat, en akılda kalan işlerinden Laz uşağı Balyoz'un hikayesinden de bahsediyor. Halen yaptığı desen eğitmenliği yaşantısı ve desen sevdası da söyleşide dile getiriliyor.
Söyleşiye buradan ulaşabilirsiniz.
6 Şubat 2014
3 Şubat 2014
1 Şubat 2014
Mahmud Almanya'da, Dip AltEvren'de

Mahmud gelecek ay çeşitli imza etkinliklerine katılmak üzere bir Almanya turnesi yapacak. Program aşağıda.
Leipzig
Comic Combo
Hannover
Hannover
Comix Hannover
19 Mart, 16:00 - 18:30
Bochum
Mr.C Comics
20 Mart, 16:00 - 18:30
Bonn
Bonner Comic Laden
21 Mart, 15:00 - 17:30
Esslingen
Esslingen Sammlerecke
22 Mart, 12:00 - 14:30
Öte yandan kayıp kitabımız DİP hakkında AltEvren Gurme'de bir yorum yazısı yayımlandı. Bağlantı burada.
30 Ocak 2014
27 Ocak 2014
25 Ocak 2014
Yıldıray Supergirl'de, Mahmud Marvel'de


Tembellik sebebiyle yayınlanmayan Oyunparkının bir bantı ise aşağıda. Hadi bakalım :)
30 Ekim 2013
Mahmud Marsilya'da
27 Ekim 2013
27 Eylül 2013
Haberler
Mahmud HULK'ta
DC'de Supergirl'u yeniden tanımlayan Mahmud, Marvel'i de fethedmeye hazırlanıyor. Hatta çoktan başladı bile. Bu yıl içinde prestijli yazarlardan Brain Wood (DMZ) ile Ultimate Comics X-Men'de fenomen karakterlere can veren Mahmud, Aralık başı çıkacak Hulk yıllığının çizerliği ile efsane yazarlardan Mark Waid'in de gözüne girmiş gibi görünüyor. Röportajlarında Mahmud'un yeteneklerini öven Waid tek başına değil.Yanda Mahmud'un çizdiği Indestructible Hulk sayı 17 kapağını görüyorsunuz.
Sloganımız neymiş; Sadece güzel kadın değil, güzel tasarım da Mahmud'dan sorulur.
Yıldıray Supergirl'de
DC'de ise Yıldıray yeni Lobo'nun arzı endam edeceği Supergirl hikayesinin çizerliği görevini aldı. Yeni bir yıldız yazar olan Tony Bedard'ın kaleminden çıkan macera tüm DC evreninin en acımasız uzaylısı dolayısıyla tüm okurları heyecanlandıracak gibi görünüyor.Hikaye başlangıcı Supergirl sayı 26 da.
Çapa Öncesi Facebook'ta

26 Eylül 2013
23 Eylül 2013
Dip: Dağıtım Güncelleme
internet satış mağazaları güncelleme:
İMGE
KİTAPYURDU
KÜLTÜRPEREST
Kitapçı raflarında:
Büyülü Dükkan, Kadıköy
Arkabahçe Çizgiroman, Beşiktaş
Dost, İnkilap ve İmge kitapevleri
İMGE
KİTAPYURDU
KÜLTÜRPEREST
Kitapçı raflarında:
Büyülü Dükkan, Kadıköy
Arkabahçe Çizgiroman, Beşiktaş
Dost, İnkilap ve İmge kitapevleri
19 Eylül 2013
16 Eylül 2013
12 Eylül 2013
11 Eylül 2013
DİP Büyülü Dükkan'da
Ağır dağıtımlı kitap DİP Kadıköyün mümtaz çizgiroman dükkanı Büyülü Dükkan'a ulaştı.
ilgili bağlantı
ve adres:
Caferağa mah.
Neşet Ömer sokak
no:3/C Kadıköy
İstanbul
tel:0216 345 14 06
ilgili bağlantı
ve adres:
Caferağa mah.
Neşet Ömer sokak
no:3/C Kadıköy
İstanbul
tel:0216 345 14 06
9 Eylül 2013
8 Eylül 2013
İki Kalbin Hikayesi
Çocuk yumuşacık yatağında
uyuyordu. Terry ileride bütün bu yaşananları hatırlayıp hatırlamayacağını
düşündü. Küçükken yaşadıklarını ve nereden geldiğini hatırlamazsa büyük bir
kayıp olacağını hissediyordu. Buradakilere dehşet veren varoluşları onlar için zamanında
ne sıradandı. Ve şimdi uyuyan çocuğun o
karanlık diyarı, tüm o yokluğu, belirsizliği,
açlığı, o müthiş savaşı, tüm bunları unutacak olması bir kayıptı. Eksik bir temel taşı gibi. “Her çocuk
bir projedir” dedi kendi kendine “ve inşaa edilir” bu sözcük yani “proje” her
seferinde olduğu gibi aklını kirli sakallı, uzun kara saçları dağınık o adama
sürükledi. “proje “sözüyle alay ederdi. İnançsızlığı geleceğe yönelik planlar
yapmanın yararsızlığına evrilmiş, plan yapmak sanki önünde uzanan uzay-zamanda
açık bir yara yaratmak gibi gelmişti ona. Ve gelecek tuzlu bir şeydi, açık
yaraları gördüğünde üzerine basmaktan geri durmazdı. Tüm bunlar, umutlardan
uzak durarak kendini korumaya çalışan yetişkin bir çocuk olduğunu
düşündürüyordu. Çok yalan duymuş, artık geleceğe
dair yeminler duymak istemeyen, ve kelimelerin teminatlarına kulaklarını
tıkayan bir çocuk.
O adam-çocuğun geçmişteki bir
deneyiminde takılı kalmasının yanlış olduğunu bilirken, içeride uyuyan çocuğun
geçmişini unutacak olması neden bu kadar rahatsız ediyordu onu? Çocuk artık
bulunduğu bu cennette büyüyecekti ve aşağıda her ne kadar sıcak, güvende ve
sevilerek büyütülmüş olsa da o karanlık ülkeyi unutması en doğalıydı.
Hem burada doğan çocuklara asla
benzemeyecekti. O adamın kederli gözlerinden bir bakış ödünç almıştı sanki. Diğer
çocuklarla beraber oyun oynarken onları izliyor ve artık bu sağlıklı, tombul
çocuklar arasında ayırd edilemez olmasını umarken, küçük kızı kara düz saçları
ve şaşıran gözleri ile oyunu bir tür umarsız kaosa ve gereksiz tahribata
dönüştüren arkadaşlarına bakarken yakalıyordu. Diğerleri oyun saatinin sonunda
sanal gerçekliğe bağlanıp başka türlü bir dünyada kimbilir ne tür vahşi oyunlar
oynamaya devam edeceklerdi. Sanki
herkes, bu cennette bile herkes, bir başka aleme ihtiyaç duyuyordu. Oysa
aşağıdan gelenlerin bu dünyada çok revaçta olan sanal gerçekliğe hiç
bağlanmadıkları dikkatini çekiyordu. Onların öte dünyası başka bir yerdi çünkü.
Buradaki çocuklar mekanik mucizelerle ideal sıcaklıkta, ideal protein dietleri
ve mutlak bir güvenlik içinde yetiştiriliyordu. Evebeynleri ile isteklerinin
karşılanması arasında bir bağ asla kurulmuyordu. Onlara şehir bakıyordu. Şehir kendi çocuk çiftliğini kurmuştu sanki.
Şehrin küçük yan projesi diye mırıldandı. Bu sefer kelime başka bir anlam taşıyordu sanki. Hep
aklında kırık bir gülümseme yaratan kelime, şimdi aynı harflerle yazılan başka
bir kelimeydi. Aynı taşlarla inşaa edilen birbirinin aynısı iki bina. Yenisinin
içinde yaşayan şey varlığı ile kış gibiydi. Terry, sıcak tonlarla aydınlatılan
odanın mükemmel ısı ve nem dengesine rağmen titredi.
Terry inançlı biriydi. Geleceğini
inşa etmeye inanırdı, aynı bir çocuk gibi. Kendisinin gördüğü ve anladığı çoğu
şeyi diğerlerinin görmediğini, alışkanlığın doğası içinde kabul ettiklerini
biliyordu. Şekilleri görüyor ve bunların isimlerini biliyorlarsa gerisini
umursamıyorlardı. İnce boynunun üzerinde alev gibi dalgalanan saçları ile bu genç kadın ise şekiller
arasında görünmez bağlar kuruyor, olaylar arasında ince sebep sonuç ipleri
arıyordu. Gördüğü şeyler sonunda bir fikir oluşturuyor ve buna mutlak bir
inançla bağlı kalıyordu. Savaştan önce aşağıda yaşananlar da bu yüzdendi. Ve daha aşağıda yaşananlar. Şimdi bunu
düşününce, herkesin iki dünyası varken benim üç var diye düşündü. Bu yararsız
gözlemi aklından silindi gitti sonra.
Tekrar çocuğa çevirdi zihin
akışını. Bir sonuca ulaşıp rahatlayamayacağını biliyordu ama kendine engel olması
mümkün değildi. Bilinmez bir şeydi çocuk. Sabahları gülümsüyerek uyanıyordu ve
Pırılkızı kendisini ve köpeği gezdirmesi için ikna etmesi on dakika sürüyordu.
İnleyen beyaz tiftik tüylü bir köpek ve alt dudağını sarkıtan bir kız çocuğu
kadar ikna edici hiçbirşey olamazdı. Pırılkız’la Boncuk'un eski düşmanlıkları
unutulmuştu. Günün ilk keşfine beraber uçuyorlardı.
Terasa çıktı. Gece mucizesini
konuşturuyordu yine. Lacivert bir kadifeye yayılı o elmaslar parıldıyordu
yukarıda ve şehir onun devamı gibi kendi ziynetlerini sergiliyordu gösteriş içinde. Hava bir bahar gecesinin
diri ve serin havasıydı. Uyumam lazım
diye düşündü genç kadın, şu kafamı durdurabilirsem uyuyacağım da. Uyku hala çok
uzaktaydı.
Terasın köşesinde aşağıya bakan
küçük çocuğu gördüğünde dondu kaldı.
“Aicha?”
“ne oldu tatlım, sen uyumuyor
muydun?”
Bakışlarını aşağıdan çevirmeden “rüya
gördüm” dedi Aicha. Tombul kırmızı yanaklarında gece karanlığında bile belli
olan parıltılı bir iz vardı. “tatlımm kötü rüya mı gördün?” diyerek yanında
dizlerinin üzerine çöktü Terry.
“yoo, kötü diil.” dedi kız.
Yüzünde yine o derin ve insana
ağlama isteği veren gülümseme ile kadına baktı çocuk. “Onları gördüm, beraber
mantar toplamaya çıkmışız. Ama şarkı da söylüyoruz. Teneke beni sırtında
taşırken, Adem, KY ile sepeti taşıyanın arada toplanan mantarları yemesinin
normal olduğu konusunda kavga ediyor.”
Kız ve kadın beraber
gülümsüyorlar şimdi.
Başı öne düştü küçük kızın.
“özlüyorum” dedi hıçkırarak.
“biliyorum tatlım” dedi Terry,
sıkıca sarılıp küçük kıza ”biliyorum”
Terry’nin zihninde Şehrin bu
çocuğu fethedemeyeceğini bilgisi bir
yangın gibi parladı tam o anda. Makineler ve refah çürütemeyeceği bir şeyle
karşı karşıyaydı bu sefer. “Kalbini ortadan kırıp iki dünyaya vermiş bir minik
kız” diye düşündü “bambaşka bir güç
taşıyor içinde.”
Yıldızlar dalgalandı. Işık
şehrinde gece vakti.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)