Çocuk yumuşacık yatağında
uyuyordu. Terry ileride bütün bu yaşananları hatırlayıp hatırlamayacağını
düşündü. Küçükken yaşadıklarını ve nereden geldiğini hatırlamazsa büyük bir
kayıp olacağını hissediyordu. Buradakilere dehşet veren varoluşları onlar için zamanında
ne sıradandı. Ve şimdi uyuyan çocuğun o
karanlık diyarı, tüm o yokluğu, belirsizliği,
açlığı, o müthiş savaşı, tüm bunları unutacak olması bir kayıptı. Eksik bir temel taşı gibi. “Her çocuk
bir projedir” dedi kendi kendine “ve inşaa edilir” bu sözcük yani “proje” her
seferinde olduğu gibi aklını kirli sakallı, uzun kara saçları dağınık o adama
sürükledi. “proje “sözüyle alay ederdi. İnançsızlığı geleceğe yönelik planlar
yapmanın yararsızlığına evrilmiş, plan yapmak sanki önünde uzanan uzay-zamanda
açık bir yara yaratmak gibi gelmişti ona. Ve gelecek tuzlu bir şeydi, açık
yaraları gördüğünde üzerine basmaktan geri durmazdı. Tüm bunlar, umutlardan
uzak durarak kendini korumaya çalışan yetişkin bir çocuk olduğunu
düşündürüyordu. Çok yalan duymuş, artık geleceğe
dair yeminler duymak istemeyen, ve kelimelerin teminatlarına kulaklarını
tıkayan bir çocuk.
O adam-çocuğun geçmişteki bir
deneyiminde takılı kalmasının yanlış olduğunu bilirken, içeride uyuyan çocuğun
geçmişini unutacak olması neden bu kadar rahatsız ediyordu onu? Çocuk artık
bulunduğu bu cennette büyüyecekti ve aşağıda her ne kadar sıcak, güvende ve
sevilerek büyütülmüş olsa da o karanlık ülkeyi unutması en doğalıydı.
Hem burada doğan çocuklara asla
benzemeyecekti. O adamın kederli gözlerinden bir bakış ödünç almıştı sanki. Diğer
çocuklarla beraber oyun oynarken onları izliyor ve artık bu sağlıklı, tombul
çocuklar arasında ayırd edilemez olmasını umarken, küçük kızı kara düz saçları
ve şaşıran gözleri ile oyunu bir tür umarsız kaosa ve gereksiz tahribata
dönüştüren arkadaşlarına bakarken yakalıyordu. Diğerleri oyun saatinin sonunda
sanal gerçekliğe bağlanıp başka türlü bir dünyada kimbilir ne tür vahşi oyunlar
oynamaya devam edeceklerdi. Sanki
herkes, bu cennette bile herkes, bir başka aleme ihtiyaç duyuyordu. Oysa
aşağıdan gelenlerin bu dünyada çok revaçta olan sanal gerçekliğe hiç
bağlanmadıkları dikkatini çekiyordu. Onların öte dünyası başka bir yerdi çünkü.
Buradaki çocuklar mekanik mucizelerle ideal sıcaklıkta, ideal protein dietleri
ve mutlak bir güvenlik içinde yetiştiriliyordu. Evebeynleri ile isteklerinin
karşılanması arasında bir bağ asla kurulmuyordu. Onlara şehir bakıyordu. Şehir kendi çocuk çiftliğini kurmuştu sanki.
Şehrin küçük yan projesi diye mırıldandı. Bu sefer kelime başka bir anlam taşıyordu sanki. Hep
aklında kırık bir gülümseme yaratan kelime, şimdi aynı harflerle yazılan başka
bir kelimeydi. Aynı taşlarla inşaa edilen birbirinin aynısı iki bina. Yenisinin
içinde yaşayan şey varlığı ile kış gibiydi. Terry, sıcak tonlarla aydınlatılan
odanın mükemmel ısı ve nem dengesine rağmen titredi.
Terry inançlı biriydi. Geleceğini
inşa etmeye inanırdı, aynı bir çocuk gibi. Kendisinin gördüğü ve anladığı çoğu
şeyi diğerlerinin görmediğini, alışkanlığın doğası içinde kabul ettiklerini
biliyordu. Şekilleri görüyor ve bunların isimlerini biliyorlarsa gerisini
umursamıyorlardı. İnce boynunun üzerinde alev gibi dalgalanan saçları ile bu genç kadın ise şekiller
arasında görünmez bağlar kuruyor, olaylar arasında ince sebep sonuç ipleri
arıyordu. Gördüğü şeyler sonunda bir fikir oluşturuyor ve buna mutlak bir
inançla bağlı kalıyordu. Savaştan önce aşağıda yaşananlar da bu yüzdendi. Ve daha aşağıda yaşananlar. Şimdi bunu
düşününce, herkesin iki dünyası varken benim üç var diye düşündü. Bu yararsız
gözlemi aklından silindi gitti sonra.
Tekrar çocuğa çevirdi zihin
akışını. Bir sonuca ulaşıp rahatlayamayacağını biliyordu ama kendine engel olması
mümkün değildi. Bilinmez bir şeydi çocuk. Sabahları gülümsüyerek uyanıyordu ve
Pırılkızı kendisini ve köpeği gezdirmesi için ikna etmesi on dakika sürüyordu.
İnleyen beyaz tiftik tüylü bir köpek ve alt dudağını sarkıtan bir kız çocuğu
kadar ikna edici hiçbirşey olamazdı. Pırılkız’la Boncuk'un eski düşmanlıkları
unutulmuştu. Günün ilk keşfine beraber uçuyorlardı.
Terasa çıktı. Gece mucizesini
konuşturuyordu yine. Lacivert bir kadifeye yayılı o elmaslar parıldıyordu
yukarıda ve şehir onun devamı gibi kendi ziynetlerini sergiliyordu gösteriş içinde. Hava bir bahar gecesinin
diri ve serin havasıydı. Uyumam lazım
diye düşündü genç kadın, şu kafamı durdurabilirsem uyuyacağım da. Uyku hala çok
uzaktaydı.
Terasın köşesinde aşağıya bakan
küçük çocuğu gördüğünde dondu kaldı.
“Aicha?”
“ne oldu tatlım, sen uyumuyor
muydun?”
Bakışlarını aşağıdan çevirmeden “rüya
gördüm” dedi Aicha. Tombul kırmızı yanaklarında gece karanlığında bile belli
olan parıltılı bir iz vardı. “tatlımm kötü rüya mı gördün?” diyerek yanında
dizlerinin üzerine çöktü Terry.
“yoo, kötü diil.” dedi kız.
Yüzünde yine o derin ve insana
ağlama isteği veren gülümseme ile kadına baktı çocuk. “Onları gördüm, beraber
mantar toplamaya çıkmışız. Ama şarkı da söylüyoruz. Teneke beni sırtında
taşırken, Adem, KY ile sepeti taşıyanın arada toplanan mantarları yemesinin
normal olduğu konusunda kavga ediyor.”
Kız ve kadın beraber
gülümsüyorlar şimdi.
Başı öne düştü küçük kızın.
“özlüyorum” dedi hıçkırarak.
“biliyorum tatlım” dedi Terry,
sıkıca sarılıp küçük kıza ”biliyorum”
Terry’nin zihninde Şehrin bu
çocuğu fethedemeyeceğini bilgisi bir
yangın gibi parladı tam o anda. Makineler ve refah çürütemeyeceği bir şeyle
karşı karşıyaydı bu sefer. “Kalbini ortadan kırıp iki dünyaya vermiş bir minik
kız” diye düşündü “bambaşka bir güç
taşıyor içinde.”
Yıldızlar dalgalandı. Işık
şehrinde gece vakti.