25 Temmuz 2013

Bildiğimiz Şeyler

Birisi size “Onları dava ettim” dediğinde kafanızda adalet arayışında bir mağdur ve onun karşısında bir suçlu fikri oluşur. Politikacıların ağzından işlerine geldiğinde duya geldiğiniz“suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.” (masumiyet karinesi) düsturu sosyal ilişkilerde pek işlemez. Karşınızda “Fikirlerimi çaldılar, ben de dava ettim onları!” diyen biri varsa hemen dersiniz ki “Haklı olmasa uğraşır mı? Ateş olmayan yerden duman çıkar mı?”
Kimse bu duruma sorgulayıcı bir bakış açısıyla yaklaşmaz. Dava sonucu beklemek bir yana, bahsedilen eserleri okuyup kendi kararınızı vermeye de niyetlenmez. Elle tutulur kanıt olup olmadığını umursamadan karşısındaki ile empati kurar, hırsıza söversiniz. Sözde Mağdurun (SM) uzun uzun anlatacağı hikâyeler, malsız kalmış dedikodu pazarında kapış kapış gider.
Dünyada binlerce iyi yazar varken, bula bula onun fikirleri çalınan SM, camiada başka bir gözle bakılır olur. Öyle ya, birileri onun fikrini çaldığına göre onda bir cevher gizli olsa gerek. Meyva hırsızı kuru dala çıkacak değil ya!
Hele ki sevgili SM ağzı laf yapan, kelimeleri birbiri ardına kurnazca dizme yeteneğine haiz biriyse, “gerçek” kimsenin yüzüne bakmadığı zavallı bir yetim gibi köprü altlarında gizlenir, “miş gibi”ler saraylarda ağırlanır.
Gerçek, kimsenin de umurunda değildir aslında. Üstü örtülmüş, tanınmaz hale gelinceye dek dövülmüş, çamurların altına gömülmüştür. Muteberleşme yolunda ilk fırsatı veren bu mezar unutulur gider.
Fakat zaman geçer, yağmurlar yağar, çamur akar gider.
Gerçek, öldürmesi zor bir şeydir dostlar.
 ---
Karabasan: Kehanet çizgiromanımız, 2003 yılının Temmuz ayında çıktı. Aynı yılın eylül ayında Ümit Kireççi, intihal (fikir hırsızlığı) suçlamasıyla bizi dava etti. Karabasan’ın senaryosunun Sürgün hikayesinden çalındığını iddia ediyordu.
Yedi yıl sonra 15/10/2010 tarihinde İstanbul 1. Fikri ve Sinai Haklar Hukuk Mahkemesinde lehimize karar alınarak, çizgi romanımızın intihal olmadığına karar verilerek Ümit Kireççi’nin tüm iddiaları red edildi.
Başlangıçtan beri dava sonucunu bekleyerek sessiz kalmıştık ve karar üzerine dava sonucunu yazılı olarak duyurduk.
Fakat ÜK henüz dava sonuçlanmadı diyerek bizi şaşırttı ; Mahkemece verilen kararın temyiz incelemesi için Yargıtay’a başvurmuştu. Yagıtay yaptığı inceleme de İstanbul 1. Fikri ve Sinai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin kararını yerinde bularak ONANMASINA karar verdi. Artık hukuk yolu kapanmıştı.
Tam 10 yıl süresince ilk başta bahsettiğimiz yaklaşım nedeniyle tahakküm altında kaldık, fikir hırsızlığı çamuruyla lekelendik.
O halde bizi aşağılarken, birilerini mazlum ve çalmaya tenezzül edilecek fikirlerin sahibi olarak yücelten bu suçlamadan bahsetmenin zamanı geldi artık.
Ü.K. dava sürecinde 100 sayfaya yakın dilekçe ve dilekçe eki yazdı. Ama suçlamasının özü her dilekçesinde tekrarlanan ve tam hali ilk 02/06/2004 tarihli dilekçesinde yer alan 20maddeydi. Yani bu 20 maddelik liste, sözde fikir hırsızlığının delillerini açıklıyordu. Çizgiroman ve senaryo uzmanı Ü.K. ilk 2 maddede şöyle diyordu:
“ 1)  Sürgün 2 Ankara’nin genel bir planıyla başlar ve şehrin Ankara olduğu daha da vurgulamak için Anıtkabir gösterilir. Karabasan’da da aynı amaç güdülerek ilk kare Galata kulesi ve Boğaz köprüsü olarak değiştirilmiştir.
2) öykü gizemi arttırmak için gece başlatılır, yine gecedir.
....”
Listenin geri kalanı her iki işi de okumamış kişiler için pek bir şey ifade etmeyecektir. Detaya giren, tipik çizgiroman ve fantastik/korku janrının gereçlerini sıralayan diğer maddelerle canınızı sıkmayacağız ama 20 çalıntı noktanın ilk ikisi buydu işte;
iki hikayenin de gece,  şehir görüntüsüyla başlaması !”
Başka söze gerek var mı?
Dava dosyası, doğal olarak bilirkişi kurullarınca incelendi. Toplamda 3 Bilirkişi heyeti  9 bilirkişi ve toplam 5 bilirkişi kurul  raporunun hemfikir olması sonucunda mahkeme hakimi kaçınılmaz olarak lehimize karar verdi.
Yargıtay tarafından yapılan temyiz incelemesi sonucunda karar  aynı şekilde onandı.Üzerimize atılı itham asılsızdı!
Hikayenin sonu. 
Terazinin bir yanında bir kişinin iddiaları, diğer yanda 9 bilirkişi, 5 bilirkişi raporu, bir mahkeme, bir yüksek mahkeme kararı. Mesnetsiz sözlere kanmış, sözkonusu işleri elerinde tutup okuyarak kendi kararlarını oluşturma fırsatı bulmamış arkadaşlar,  bunca yıl sonra teraziye bakıp cevap verin lütfen; Bu hikayede kim suçlu, kim mağdur?
---
Biz zaten biliyorduk ama bilmeyenlere haber verelim dedik;
Karabasan, Yıldıray Çınar ve Hakan Tacal tarafından yaratılan özgün bir işti ve hep öyle kaldı.
Okuyanlar bilir.


 PS. Lütfen Sürgün dönemine dair gelişi güzel ortaya atılan kirli bilgilere itibar etmeyin, yüksek sesle konuşan tek bir kişinin hayallerini, sessiz dört kişinin gerçeklerinden üstte tutmayın. En azından Sürgün hikâyesinin yaratıcısı ve 1. Sayı senaristi Suat Efe Us’a ayıp etmiş olursunuz.    

1 yorum:

Laura Avadar... dedi ki...

Geçmiş olsun!